top of page

Vergi Ziyaına Ve Yürütmenin Durdurulmasına İlişkin Almış Olduğumuz Kararlar

  • Yazarın fotoğrafı: Av. Ahmet Yılmaz Yüksel
    Av. Ahmet Yılmaz Yüksel
  • 23 Mar 2022
  • 5 dakikada okunur

T.C.

ŞANLIURFA

VERGİ MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/2755



YÜRÜTMENİN DURDURULMASINI

İSTEYEN (DAVACI) : XXXXX

VEKİLİ : AV. AHMET YILMAZ YÜKSEL

KARŞI TARAF (DAVALI) : XXXXX


İSTEMİN ÖZETİ : Davacı vekili tarafından, müvekkili şirketin, hakkında düzenlenen 11.10.2021 tarih ve 2021-A-4278/45 sayılı vergi tekniği raporu kapsamında özel esaslar kapsamına alınmasına dair işlemin; idareye herhangi bir Kanun ile mükellefleri özel esaslara tabi tutma yetkisi verilmediği, bu şekilde yasal dayanağı olmadan yapılan sınıflandırmanın vergi barışını bozucu etki yarattığı, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınan temek hak ve hürriyetlere aykırılık teşkil ettiği, müvekkili şirketin yapmış olduğu alım ve satımların gerçek olduğu, çeşitli tarihlerde yayımlanan af kanunları ile katma değer vergisi artırımında bulunan mükelleflere genel esaslara dönüş imkanı getirildiği, 7143 sayılı Kanun kapsamında 2016 ve 2017 yıllarına ilişkin katma değer vergisi artırımında bulunan ve ödemelerini yapan müvekkili şirketin dava konusu listeye alınmasının hukuka aykırı olduğu, söz konusu uygulamanın ticari ilişki içinde bulunulan mükelleflere yansıtılarak müvekkilinin ticari hayatının olumsuz etkilendiği iddialarıyla öncelikle yürütmesinin durdurulması ve iptali istenilmektedir.



SAVUNMA ÖZETİ : Davacı hakkında tanzim edilen vergi tekniği raporu ile davacının kısmen sahte belge düzenlediğinin tespit edildiği ve özel esaslar kapsamına alındığı, yapılan tespitlerin ve işlemlerin hukuka uygun olduğu savlarıyla davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.


TÜRK MİLLETİ ADINA


Hüküm veren Şanlıurfa Vergi Mahkemesi'nce, dava dosyası incelenerek davacı vekilinin yürütmenin durdurulması istemi hakkında gereği görüşüldü:

Dava, davacı şirketin, hakkında düzenlenen 11.10.2021 tarih ve 2021-A-4278/45 sayılı vergi tekniği raporu kapsamında özel esaslar kapsamına alınmasına dair işlemin öncelikle yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 125. maddesinin 5. fıkrasında; idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebileceği hüküm altına alınmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Yürütmenin durdurulması" başlıklı 27/2 maddesinde "Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir. Yürütmenin durdurulması kararlarında idari işlemin hangi gerekçelerle hukuka açıkça aykırı olduğu ve işlemin uygulanması halinde doğacak telafisi güç veya imkânsız zararların neler olduğunun belirtilmesi zorunludur. Sadece ilgili kanun hükmünün iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulduğu gerekçesiyle yürütmenin durdurulması kararı verilemez" hükmüne yer verilmiştir.

Türkiye Cunhuriyeti Anayasası'nın 6. maddesinde; egemenlikten kaynaklanan yetkilerin, Anayasa'nın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanılacağı düzenlendikten sonra, hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisi kullanamayacağı açıkça ifade edilmiş; 20. maddesinin son fıkrasında; "Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir." hükmüne yer verilmiş; çalışma ve sözleşme hürriyetini düzenleyen 48. maddesinin 2. fıkrasında; devletin, özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alacağı, çalışma hakkı ve ödevi başlıklı 49. maddesinin 2. fıkrasında; devletin, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alacağı; vergi ödevi başlığını taşıyan 73. maddesinin 3. fıkrasında da; vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağı belirtilmiştir.

Bu hükümler uyarınca çalışma hayatına ilişkin düzenlemeler yapmak ve buna dair tedbirler almak devlet açısından bir görev iken çalışma, çalışanlar açısından bir hak teşkil eder. Bu alanda yapılacak düzenlemeler gibi çalışma hayatının bir sonucu olan vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerle ilgili düzenlemelerin de kanun ile yapılması zorunludur. Dayanağını Anayasaya uygun olarak çıkarılmış olan bu türden kanunlardan almayan düzenlemelerle hak ve yükümlülükler tesis edilmesi temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlandırılabileceği ilkesinin vergi hukuku alanında yansıması olan verginin kanuniliği prensibi ile bağdaşmadığından mümkün değildir. Çalışma hayatına ve vergisel mükellefiyetlere ilişkin düzenlemelerin ancak kanun ile öngörülmesi yoluyla, çalışma barışının sağlanması yanında, özel teşebbüslerin güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasının güvencesi olan hukuki öngörülebilirlik de tesis edilmiş olur.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacının, kısmen sahte belge düzenlediği gerekçesiyle özel esaslar kapsamına alınması üzerine, söz konusu işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Hukuk düzenimizde davalı idareyi ya da bağlı bulunduğu hiyerarşik üst makamları, olumsuz mükellefler listesi oluşturmak ve mükellefleri bu listeye dahil etmek konusunda yetkilendiren bir kural mevcut değildir. Bu şekilde, hangi amaç ile olursa olsun, yasal dayanağı olmadan yapılacak bir sınıflandırma, vergi barışını bozucu etki yaratacağı gibi, Anayasa'da güvence altına alınan temel kişi hak ve hürriyetleri ile kişisel verilerin gizliliği ilkesine de aykırılık teşkil edecektir. İdarenin kanuniliği ilkesi, idarenin eylem ve işlem tesis ederken ancak kanun ile açıkça belirlenmiş olan usul ve kapsam çerçevesinde yetki kullanabileceğini, idareye Anayasaya uygun biçimde çıkarılan kanunlarla verilmeyen herhangi bir yetkinin idare tarafından kullanılamayacağını ifade eder. İdarenin tesis edeceği eylem ve işlemlere ilişkin sarih bir çerçeve çizmeyen ve çok genel ifadeler içeren bir kurala istinaden, idarenin kendi kendisine yetki ve görev yüklemek ya da bireylerin hukukunu doğrudan etkileyici mahiyette işlem tesis etmesi, idarenin düzenleyici işlem tesis etme yetkisi kapsamında değerlendirilemez. Ayrıca, kanunların, Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olan yasama yetkisinin devri sonucunu doğuracak biçimde yorumlanması Anayasa'nın 7. maddesine aykırılık teşkil edeceğinden mümkün değildir.

Uygulamada vergi dairelerinin; özel esaslar listesine girmiş bir mükelleften mal ve hizmet alan diğer mükellefleri, yazılı ya da sözlü olarak "kod listesinde yer alan mükelleften yapılan alışlara ait faturaları Katma Değer Vergisi beyanlarından çıkarmaları, yani bu faturalara ait katma değer vergilerini indirim konusu yapmamaları, bu suretle düzeltme beyannamesi vermeleri veya teminat göstermeleri veya yeminli mali müşavir raporu ibraz etmeleri, aksi halde olumsuz mükellefler listesine dahil edileceği ve incelemeye alınacakları" yönünde uyardıkları ve kod listesinin bu şekilde alenileştirildiği görülmekte ve birçok firma incelemeye maruz kalmamak için idarenin bu talebini yerine getirmektedir.

Bu durumda; açık bir yasal düzenlemeye dayanmayan, idarece tek taraflı olarak tesis edilen ve itiraz imkânı da bulunmayan bir tespite istinaden mükelleflerin sınıflandırmalara tâbi tutulması, vergi dairelerince de bu durumun alenileştirilip kod listesine alınan mükelleflerden mal ve hizmet alan tüm mükelleflerin baskı altına alınarak haksız rekabete yol açılması vergi barışını bozucu etki yaratacağı gibi, Anayasa'da güvence altına alınan temel kişi hak ve hürriyetlerine de aykırılık teşkil edecek olup, yasal dayanağı olmadan, hukuka aykırı bir biçimde idarenin kendi içerisinde oluşturduğu bir sınıflandırma ile davacının özel esaslara tabi mükellefler listesi olarak adlandırılan listede yer alması yolunda tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Öte yandan, davacının belirtilen hususlardan dolayı özel esaslar kapsamına alınması halinde, ticari hayatın içerisinde, kredibilitesinin zarar görüp ödeme güçlüğü içine düşebileceği ve sonrasında haciz vb. işlemlere maruz kalabileceği ve bu hususların da telafisi güç veya imkansız zararlar doğurabileceği tabidir.

Açıklanan nedenlerle; hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceğinden 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 27/6 maddesi uyarınca teminat alınmaksızın yürütmesinin durdurulmasına, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27/7 maddesi hükmü uyarınca bu kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi (7) gün içerisinde Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi'ne itiraz yolu açık olmak üzere, 26/01/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



Başkan

XXXX

Üye

XXXX

Üye

XXXX



Comments


bottom of page